27 Ocak 2014

Bu Hafta İzlediğim Filmler

 
Herkese merhaba,
Umarım Pazartesi gününüz sendromsuz ve mutlu geçmiştir. Bugün işe gitmediğim için benimki iyi geçti diyebilirim :)
Bir süredir devam eden hastalığıma daha fazla direnemeyip sonunda yerle yeksan oldum ve bu sabah serum şişeleriyle uyandım. Bir kaç gün daha dinleneceğim ve umarım iyileşip o çok sevdiğim işime geri döneceğim(!)
Şimdilik ev istirahatindeyim ve boş oturmak yerine geçen haftadan beri izlediğim filmleri ve tavsiyelerimi yazayım istedim. Bu aralar yazmayı ne kadar özlediğimi daha çok farkediyorum, cümle kurmak gözümde tüter oldu neredeyse, şimdi bile halsiz ve bitkin halime bakmadan sabaha kadar yazmak istiyorum:)
 
Geçen hafta sonundan beri beş tane film izledim. Bu aslında benim için pek de fena bir rakam değil. Malum hafta içi iş, sonra ev işleri, derlenip toplanması gereken notlar, yazılar ve elimde haftalardır sürünen fakat bir an önce bitirmek için de can attığım "Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek" isimli harika kitap ki ilerleyen günlerde mutlaka yazacağım ve bu aralar beni perişan eden bu pis yapışkan hastalık, dış kaynaklı mutsuzluk sebepleri falan filan. Neyse artık yavaş yavaş eski formuma kavuştuğumu hissediyorum, yazmaya devam..
 
Çok fazla spoil vermemeye dikkat ederek filmlerden kısa kısa bahsedeyim;
 
İzlediğim filmlerden ilki, "Hayallerin Ötesinde". Benim film seçimlerim artık malumunuz, festival filmlerini seviyorum ve giderek büyüyen bir arşivim var. Orijinal adı "Imagine" olan film Lizbon’da görme engelliler için hizmet veren bir okula gelen ve sıra dışı eğitim yöntemleriyle meşhur olan görme engelli öğretmenin öyküsünü anlatıyor. Sesler ve yankılar ile bir nevi görmeyi sağlayan ve bu yöntem sayesinde baston kullanmayı bırakmış olan öğretmenin diğer öğrenciler üzerindeki etkisini ve değişimi anlatıyor. Ben hem oyunculuklardan hem de anlattığı öyküden çok etkilendim. Tavsiye ederim.
 
Diğer bir film ise "Thanks for Sharing", "Paylaştığınız için Teşekkürler" diye çevirebiliriz. Adından da anlaşılacağı üzere ve grup terapilerinde kullanılan bir cümle olduğuna göre bağımlılıkla ilgili bir film, konu seks bağımlılığı ile mücadele. Filmde Gwyneth Paltrow, Mark Ruffalo, Tim Robbins ve Pink gibi isimler rol alıyor. Eğlenceli bir film ama sonlarına doğru biraz sıkıldığımı söylemeliyim. Bu bağımlılık olayları beni pek cezbetmiyor. Belki sizin ilginizi çeker.
 
Bir arkadaşımın tavsiyesiyle izlenecekler listemde öne aldığım bir film de "Çalıntı Hayat"tı. Başrollerini Bradley Cooper, Jeremy Irons gibi isimlerin paylaştığı ve orijinal adı "The Words" olan film, hikaye içinde hikaye kurgusuyla son zamanlarda izlediğim en hoş filmlerdendi. Bende filmi izlerken kitap okuyormuşum hissi uyandırdı. Yazarlıkla ilgili bir film olunca beğenmemem zaten mümkün değil. Filmle ilgili tek beğenmediğim nokta Olivia Wild sahneleriydi. Tamam olayların bir şekilde başka bir ağızdan aydınlatılması gerekiyordu ama ben yazarla kurduğu diyaloğu gereksiz ve ucuz buldum.
Ama izleyin mutlaka. Çünkü Jeremy Irons bu filmde efsane oynamış, performansı çok etkileyiciydi.
 
Ve yine bir festival filmi, bu sefer Türk. "Şimdiki Zaman". Bir çok festivalden ödülle dönen filmin yönetmeni Belmin Söylemez. Konusu şöyle; Amerika'ya gitmeyi kafasına koyan Mina para kazanmak için bir kafede fal bakmaya başlar. Kafenin sahibi Tayfun ve diğer falcı kız Fazilet ile aralarındaki ilişkiler ve Mina'nın iç hesaplaşmaları minvalinde bir film. Filme çok ölüp bittiğimi söyleyemem, bununla birlikte Mina rolündeki Sanem Öge doğal ve başarılı bir oyunculuk sergilemiş. Başkalarının fincanında kendi hayatıyla ilgili şeyler görmesi de güzel yakalanmış bir nokta. Bu arada ben de fal bakmayı seviyorum. Bu da aslında bir tür terapi :)
 
Bu hafta izlediğim filmlerden en güzelini, en bayıldığımı sona sakladım. Filmin adı "frances ha". Bir kadın düşünün, hem büyümüş hem çocuksu, biraz şapsal, saf, dansçı ama çok iyi dans edemiyor, bir yandan hayatını sürdürmeye çalışıyor ve çok dışa vuramasa da -hırsı değil- tutkuları var ve mücadele ediyor. Senaryoda da parmağı olan Greta Gerwig öyle bir karaktere can vermiş ki filmi izlerken sıcak, samimi ve saf yönüyle Frances'in en yakın arkadaşınız olmasını istiyorsunuz.
 
Film küçük bir kadının hayata ve tutkularına tutunma mücadelesini anlatıyor. Üstelik siyah beyaz olması öyle güzel ki, filmi herhangi bir zamandan koparmış ve bu yönüyle derinlik kazandırmış. Siz Frances'i nasıl bulursunuz bilmem ama bazı yönleriyle kendime benzettiğim bu kadını ben çok sevdim!
Ufak tefek saçmalamalara takılmadan filmin felsefesine ve görüntülerine bakalım derim. Siyah beyaz Newyork'a bayıldım! Müziklere bayıldım! Kesinlikle izleyiniz!
 
Bu haftalık film köşesi son buluyor, iyi seyirler diliyorum!
Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

8 yorum

  1. Frances'i ben de merak ettim simdi,en kisa surede izlemeliyim.bu arada gecmis olsun saglikli gunler dilerim sevgiler

    YanıtlaSil
  2. Deniz'cim çok geçmiş olsun. Bende yeni yeni kendime geliyorum.. Öneri filmlerinden boş bir vaktim olduğunda mutlaka yararlanacağım ;)
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Her akşam bir film izlemeye çalışıyorum frances ha görmüştüm ama nedense izlemekten vazgeçtim. Şimdi kızdım kendime... Yarın akşam için tabletten bir bilet ayırtıldı. Sevgiler...

    YanıtlaSil
  4. geçmiş olsun,hayallerin ötesinde'ye takıldı aklım

    YanıtlaSil

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0