30 Ekim 2013

Kısa ama Keyifli!

Merhaba,
Uzun zamandır şöyle uzuuuun uzun bir hafta sonu yazısı yazmıyordum. Aslında tatilim Perşembe akşamından Çarşamba sabahına kadardı ama ben sadece iki gün evdeydim. Çünkü kardeşimin nişan töreni için Balıkesir’e gitmiştik. Küçük adam artık büyüdü ve evlilik yolunda ilerliyor. Darısı tüm bekarların başına J

Açıkçası yoldan yorgun döndüğüm için evde beni bekleyen işlerin bir kısmını es geçtim ve vaktimi yemek yapmaya ve film izlemeye ayırdım. Çok da keyifli oldu. Ben de fotolarla beraber sizinle paylaşmak istedim.
Sağlıklı beslenmeye verdiğim önemi (arada yaptığım kaçamaklar dışında) herkes bilir. Sağlıklı beslenmenin yaşam kalitesini yükselttiğini bildiğim için ben de azami ölçüde dikkat ediyorum. İşte bu yüzden ilk gün sebze ağırlıklı bir yemek yapayım dedim. Karnabahar, brokoli ve patatesi bir araya getirerek bir yemek yaptım. Bu arada yaptığım bir çok yemek, deneme veya uydurma yöntemlerle hayata geçiyor J Ancak ilginç bir şekilde inanılmaz lezzetli oluyorlar J
Tarif vermeye gerek yok, kısaca şöyle yaptım. Zeytinyağı ile yağladığım borcama önceden biraz haşladığım karnabahar ve brokoliyi patates ve soğan dilimleriyle birlikte yerleştirdim. Üzerine tuz karabiber biraz da soya sosu ekledim, üstüne biraz domates rendesi gezdirdikten sonra fırına verdim. Bir saat kadar piştikten sonra üzerine kaşar peynir rendeledim. İşte bu kadar, servise hazır J


Ertesi gün makarna ve etten oluşan bir menü düşünüyordum ancak markette gezinirken karşılaştığım hamsilerin o melül bakışlarına kayıtsız kalamadım. Aldım eve getirdim. Yine bir borcam mucizesi yaratabilirdim. Kolları sıvadım. İşte before after J  Salata ve şarap da tamam!


Eveeet bu kadar yemek haberi yeter. Biraz da izlediğim filmlerden bahsedeyim.
Bu hafta sonu üç tane film izledim. Hepsini kısa kısa çok fazla ipucu vermeden yazayım.
The Proposal (Teklif), çok sevdiğim Sandra Bullock’un Ryan Reynolds ile başrolünü paylaştığı bir romantik komedi. Sınırdışı edilmek üzere olan ve herkesin süpürgeli cadı olarak kabul ettiği editör Margaret, bu durumdan kurtulmak için asistanı Andrew’a kendisiyle evlenmesi yönünde baskı yapıyor. Oldukça eğlenceli bir o kadar da romantik bu filmi mutlaka izleyin. Hoş vakit geçirirsiniz.


 İkinci film çok uzun zamandır merak ettiğim ancak bir türlü izlemeye vakit bulamadığım The Great Gatsby (Muhteşem Gatsby) idi. Bahsedilecek çok bir şey yok aslında. Zira filmde Leonardo Di Caprio’nun yakışıklılığı dışında göze çarpan ve etkileyici tek şey kalabalık parti sahneleri ve gösterişli kostümlerdi. Filmin ne anlattığı ve Gatsby’nin neden muhteşem olduğunu tam olarak çözemedim. Sanırım bir yerde bir şey kaçırdım. Neyse yine de bir görsel şölen diyebiliriz. İzlerseniz bir şey kaybetmezsiniz.


Ve en harikasını sona sakladım. Audrey Hepburn’ü ne kadar sevdiğimi biliyor olabilirsiniz. Evimde bir sürü tabloları, defterleri, magnetleri var. Daha once onunla ilgili bir de yazı yazmıştım. Buradan okuyabilirsiniz.
İtalya tatilim esnasında Roma’dayken Audrey’nin Roma Tatili filminin kartpostalını görüp hemen almıştım. Bu filmi nedense izlememiştim. Geçenlerde DVD’sini aldım ve nihayet izledim.
1953 yapımı siyah beyaz bu film genç ve güzel prenses Ann’in, yaşadığı hayattan sıkılarak bir gece Roma sokaklarına kaçışının ardından başına gelenler ve tanıştığı yakışıklı gazeteci Joe Bradley (Gregory Peck) ile aralarında gelişen olayları anlatıyor. Filme bayıldım. Roma da hiç değişmemiş, aşık olduğum bu kente umarım bir daha gidebilirim.
Filmi en kısa sürede tekrar izleyeceğim. Soğuk bir kış gününde, üzerinize battaniyenizi çekip kahvenizi yudumlayarak izleyebileceğiniz bir film. İzleyin izleyin J


İşte bu hafta da böyle geçti. Bu arada biraz gecikmeli de olsa herkesin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı kutlarım. Nice güzel, aydınlık ve mutlu senelerimiz olsun.
Sevgilerimle.

Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

7 yorum

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0