12 Eylül 2010

Bir meram bin kelam

Ben sevmem ayrılıkları, hele bir kızgınlık anına denk getirilip aradan çıkarıldıysa. Öyle ya insan düşünmeli kapıyı çekip çıkarken ardında ne bıraktığını. Üstelik hızlı çarpılan kapılara dönüşler daha zordur. İnat atına bindikten sonra dehlemek kolaydır da dizginlemek zordur, kızgın çay yerini akıl otuna bırakınca. Kızgınlıkla edilen kelamın suyu çok kaynar, dibe çökmesi zaman alır. İyisi bin düşünüp bir gitmektir, gel gör ki onun da yalnız demesi kolay, pratiği zordur.

Ama insan da bazen yolundan, edebinden çıkmıyor değil hani, dingilinden boşalan tekerlek gibi. Yaydan çıkar ok; tehlikeli elbet nereyi nasıl vurduğu önemli ama ağızdan çıkan söz kadar değil etkisi. İnsanoğlu bu etten kemikten yaratılı, çok da sinir var hani, sarmış eti kemiği. İşte dikkat şimdi, bazen öyle an geliyor ki tutamıyor insan cinneti, evlerden ırak, böylesi değil elbet bahsettiğim, bizim meselimiz aşk meşk,daha nazik konular.
Hani seversin de sevdiğin kadar can bulamazsın ya diğer tende. İşte çıkış noktası bu kızgınlığın, başka sebepler de vardır mutlaka, hepsi bir. Beklersin arasın, hal hatır sorsun, biraz insan evladı olsun ama yok böylesi daha tatlı, düşmek yetmez burnun da sürtmeli kaldırımlara. Yoksa nasıl anlayacak insan aşık olduğunu, sorarım. Bunlar benim üzerime vazife değil ama Nazım açıklık getirmiş, “yani sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı” demiş. Ağzına sağlık güzel söylemiş. Zorla da güzellik olmaz, şimdi moda “platonik takılmak”, hususi bunun peşine dolananlar var. Daha zevkliymiş böylesi. Münasipçesi var ama tövbe, dilim dönmez. Ters de döner bazen bu, kara sevdayı nefrete çevirir zehrin panzehri gibi. Faydası var elbet. Karşındaki seni sevmezse değeri artar, pahası parlar, kurtuldun mu illetten ver kapıdan geçen eskiciye. Beğenen giysin, beğenmeyen paçamdan düştü, belimde büzüştü desin, ne gam.

Eskiden de bu böyle olsa gerek ya esas kara sevdadan ,ince hastalıktan hakkın rahmetine kavuşan kadınlara sormak gerek. Eh, münasip bir zamanda kavuşmak hasıl olursa onu da sorarım.
Aşk denen illetin kaçanı kadar kovalayanı da var, hakkını vermek gerek, heveslisi çok da başına gelmeyen akide şekeri sanır, sona doğru çıkar acısı.Satışı alışından pahalı,elle tutulmaz, gözle görülmez,ne menem şey, pes.

Nerden nereye geldik; kızgınlık, dargınlık, ayrılık dedik konuşa konuşa kaynağa indik. İllet bulundu adı aşk. Söylemesi kolay, geri kalanı zor. Aslında anlatmak bana düşmez şükür ki başıma çok gelmez. Geçen gün bir sosyete orkidesi söylemiş, zeki kadın yakalanmıyormuş bu hastalığa, ondan olsa gerek bana pek uğramaz ya neyse burnu büyüklüğün gereği yok.

Diyeceğim o ki, oldu da tedbirli olamayıp başınıza bu illeti musallat ettiniz, işte o zaman hemen ondan kurtulmaya çabalayın. Baktınız olmuyor adam gibi yaşayın, edep asap bozar teslim olmayın, güzelce tadına bakın. Çöpü çekirdeği kılçığı çoktur, takılır kalır, dikkatli yiyin. Yemekten ziyade lastiği kaçan don gibidir, arkada durmaz bir süre sonra içe kaçar, rahatsızlık verir. Çıkarıp atın. Neyse söz uzadı ucu bana bakıyor, eh anladınız, ettiğim kelam şahsımdan mütevellit. Fazla söze ne gerek, kalın sağlıcakla..
Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

0 yorum

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0