20 Nisan 2014

Ben Bu Pazar Pek Bi Eğleniyorum Canım


Mutlu pazarlar! Umarım iyisinizdir!
Benim pazarım biraz karışık. Ev de gördüğünüz gibi acayip dağınık.
Uzun zamandır sadece film ve kitap yazdım. Bu aralar evde vakit geçirdiğim için gezdiğim gördüğüm yerleri yazamıyorum çünkü bir yere gittiğim söylenemez. Yüzümü dinlendirdiğim için (yalana bak) kozmetik de yazmıyorum. Kapalı ve yağmurlu havalar en büyük düşmanım, depresyona girip girip çıkıyorum, bazen yataktan salona kadar bile ilerleyemiyorum. Ama bugün güneş güzel güzel geldi gözlerime yerleşti (perdeyi aralık bırakmışım). Erkenden (sabahın köründe) uyandım. Öyle ki dün 20lik dişimi çektirdiğim halde bugün kendimi iyi (zonklama yok) hissediyorum. Uzun zamandır bu diş çekme meselesinden dolayı kabuslar görüyordum, neyse ki muhteşem (beni o koltuğa oturtabilen tek insan) bir doktorum var da beni bu eziyetten kurtardı. Bugün iyiyim. Kalktım kahvaltımı yaptım, çamaşırları makineye attım ve bilgisayarımın başına geçtim. Ev biraz dağınık ama o kadar da sorun değil. Çalışıyoruz herhalde burada. Ev işleri için yardıma gelen abla ikinci çocuğunu yaptı, gerek var mıydı bilmiyorum. Camlardan dışarıyı seçmek zor oluyor. Geçen gün yağmur yağıyormuş, anlayamadım şemsiye almadan çıkmışım, sıçan gibi ıslandım.
Neyse geçtiğimiz haftalarda bir kaç film izledim onları yazayım bugün de. Bir de bahsetmek istediğim bir kitap var.

 
 Filmleri kötüden iyiye sıraladım. Siz nasıl bulursunuz bilmem tabi.
"August: Osage County". Başrollerinde iki harika kadın var. Meryl Streep ve Julia Roberts. Bir de Ewan Mcgregor. Film için, kopuk ilişkileri olan bir ailenin cenaze yemeğinde bir araya gelerek hesaplaşması özetini yapabiliriz. Tiyatrosu vardı bunun, film yapmışlar ama pek olmamış. Konu ve akış sıkıcı, oyunculuklar muhteşem. Böyle de bir tezat var işte. Sadece bir notum var bu filmle ilgili, annelerimiz bir süre sonra artık bizim çocuklarımız oluyor. Oyunculuklar için izleyin derim. Ama o kadar.
Bir diğer film "Curfew". 2012 yapımı Shawn Christensen'in yazdığı, yönettiği ve oynadığı bir film. Kötü olduğu için değil kısa olduğu için alttan ikinci sırada. Zira kendisi kısa film dalında Oscar ödülü almış ve bence hak etmiştir. Böyle iyi filmlerin kısa oluşuna da sinir oluyorum, kısa film yapmayın kardeşim. Ne güzel izliyordum birden bitiverdi. Küçük bir kız var bu filmde inanılmaz bir perfomans sergiliyor. Şaşırdım kaldım. 10-15 dakikanız varsa izlemelisiniz. Başarısı detaylarında gizli.
"Çocuk Pozu" ismini çok duyduğum ama izlemediğim bir filmdi. İnsanı çok darma duman eden bir filmmiş meğer. Gerçekten etkileyici. 63. Berlin Film Festivalinde Altın Ayı ödülünü almış Romanya yapımı bu filmi izleyin. Zaten Altın Ayı dedim mi bir duruyoruz. İnsanı tokatlayıp yere seren filmler alıyor genelde bu ödülü. Mesela bizim Fatih Akın almıştı Duvara Karşı'yla. Bir de Bal ile Semih Kaplanoğlu. Çok severim her iki yönetmeni de. Zaten Berlin Film Festivali bu alanda en inandığım en sağlam otoritedir. Neyse nereden geldik bu konuya.
Orta sırada "Gloria" var. Neden alttan ve üstten üçüncü sırada bilmiyorum. Gloria'yı tek bir cümlede söylemek gerek. Çok güçlü hayat dolu bir kadının sıradışı öyküsü. Benim çok ama çok hoşuma gitti. Şili-İspanya ortak yapımı bu film orta yaşta bir kadının hayattan ve diğer tüm dünyevi zevklerden vazgeçmemesini adeta bir zafer elde etmişcesine anlatıyor. Yönetmenin cinsellikle ilgili bazı tabuları da yıktığını görüyoruz. Yaşama sıkı sıkı tutunmuş, aşkı ve şarkıları seven Gloria'yı izleyin derim.
Son film "Black". Bunu film aldığım yerde biri tavsiye etmişti. Ne olduğundan haberim yoktu. Tavsiye eden kişiyi bulursam alnından öpeceğim. Black 2005 Hindistan yapımı bir film. Başrollerde Hindistan'ın en tanınan aktörlerinden Amitabh Bachchan ve Rani Mukerjee (isimleri yazana kadar canım çıktı) var. Hem konu hem oyunculuklarla bugünlerde izlediğim en etkileyici film diyebilirim. Kör ve sağır olarak dünyaya gelen bir kızın öğretmeniyle olan ilişkisini anlatan büyük bir film Black. Mücadelenin ve sevginin bir insanın ilerlemesine ve hayatına kattıklarını anlatmak için çok güzel bir dil kullanan bu filmi izlemelisiniz. Eski bir film ama bulunması zor değil. Beğeneceksiniz.


Gelelim bu hafta biten kitabımıza. "Kocan Kadar Konuş" gerek yüzüne kitabı tutup fotoğraf çektirerek sosyal medyasında paylaşan bir çok kadınla ki ben de onlardan biriyim gerek Beyaz Şov'da arzı endam eden güzel yazarıyla çok konuşulan bir kitaptı. Kitap için en çok duyduğunuz şeyse şüphesiz kolay okunan eğlenceli bir kitap olduğudur. Doğrudur efendim. Ama doğru olan bir şey daha var ki kitabın hayata ve özellikle çevresinde dolaştığı konuya dair müthiş isabetli teşhisler içerdiğidir. Ben inanıyorum ki kitabın kahramanı Efsun'un başına gelenlerin bir çoğunu yaşıyoruz ve yaşayacağız. 30 yaşını geçen hemen hemen her kadının kapıldığı o "gelinlik giyme sendromu" "sonsuza kadar yalnız kalma korkusu" "o bile evlendi histerisi" kitapta çok eğlenceli bir dille anlatılmış. Eğlenceli diyorum ama bildiğiniz komik. Metroda metrobüste okurken zor oluyor tabi, kahkaha atıyorsunuz çünkü tutmanız mümkün değil, insanlar tuhaf tuhaf bakıyor. Evde okursanız daha iyi şey olur.
Efsun'la aynı kafada biri olarak kitaptan çok keyif aldım ve kapılmamaya çalıştığım paniği ve bizzat yaşadığım çevre baskısını bu kadar sahici anlatışını sevdim. Hani insan kendinden bir şeyler bulduğu şeyi daha çok sever ya işte bu kitabın sihri burada sanıyorum. Bir de kadın ve erkeğin doğasını iyi çözmüş olmasında. Kitap hakkında koca tavlamak için taktik veriyor yorumları falan okumuştum. Yok artık. Tam tersi o yaklaşımı tiye alan bir kitap, evet edebi bir değeri yok ama hayata dair güzel detaylar yakalanmış ve eğlenceli bir kitap olmuş. Her şeyi ciddiye almamak gerekiyor bazen.
Kitabın yazarı (on parmağında yirmi marifet olan) Şebnem Burcuoğlu ayrıntılarda kendini bizzat gösteren zekası ve esprili anlatımıyla beni kendine hayran bıraktı. Ben Efsun'un macerasının devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Yani flört olsun, evlilik olsun hatta çocuk olsun devam kitabı gelmeli kesinlikle.
Okuyunuz hatta kız arkadaşlarınıza hediye ediniz. Olur da bir gün bir "Sinan"a denk gelirsem "bekarlığa kına gecem"de bu kitabı dağıtacağım kına ve kuruyemişle birlikte.

Evet pazar günü benim gibi eve kapananlara da çoluk çocuk çıkıp otoyol kenarında ya da Maltepe sahilde mangal yapan pijamalılara da mutlu pazarlar. Belki birazdan aşağıdaki koruluğa iner de iki tur koşarım. Pek o enerji yok ama deneyeceğim.
Kendinize iyi bakın efenim.
 
Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

19 yorum

  1. hi! i'm new on blogger. follow me! regards from malaysia.. :)

    YanıtlaSil
  2. Bu kitabi gormustum ama almamistim. Simdi alacagim artik merak ettim sayenizde.

    YanıtlaSil
  3. Yazilarini okumayi cok seviyorum. 20likler gercekten buyuk problem. Izle,oku ve bizlerle paylas bunu cok iyi yapiyorsun cunku. Birde makyaj yapmasan bile cok guzelsin koyver gitsin ;)

    YanıtlaSil
  4. Ay yok anacım ben çok sıkıldım bu haftasonu bayıldım resmen :D

    YanıtlaSil
  5. Yazılarınızda çok güzel kaleminizde... Özellikle sizin süzgeçinizden geçen tavsiyeleri, ajandama not alıyorum. Rehber niteliğinde oluyor.Tekrar çok geçmiş olsun Sevgiler

    YanıtlaSil
  6. Çok merak ettiğim bir kitap :)

    YanıtlaSil
  7. şöynn.. tıpkı bunun gibi, 'günlük' tadındaki yazılara daha sık yer vermeli...

    YanıtlaSil
  8. bu kitap herkesin elinde ve dilinde...ben de merak ettim gerçekten...sevgiler...

    YanıtlaSil
  9. Şimdi bugünkü etkinliği yazalım Deniz Hanım! Ben yazıyorum! :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah evet bugün çok güzeldi ben de yavaştan yazmaya başlarım:)

      Sil

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0