12 Ocak 2013

Goethe, Genç Werther'in Acıları ile İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nde

Geçen hafta benim için tam bir etkinlik haftasıydı. İzlediğim oyunların yanına fırsat bulup bir de bale temsili ekledim. Değmeyin keyfime. Seviyorum bu sanatı, bu romantizmi..
Kadıköy Süreyya Operası, AKM’nin kapanmasıyla birlikte opera ve bale temsillerine tek başına ev sahipliği yapıyor. Avrupa’daki opera binalarına bakıldığında, bırakın Avrupa’yı AKM ve Ankara Opera Sahnesi ile karşılaştırıldığında bile görece daha küçük olan bu salona, sahne üstündeki ve orkestra çukurundaki sanatçılarla birlikte seyircilerin de sığmadığını üzülerek görüyorum. Ek sandalye tepesinde hatta merdiven üzerinde izlemeye razı olan seyirci ve tabii ki sanatçılar çok daha iyi salonları hak ediyor. Bir de böyle sahneler konulu balelerden çok minyatürlere uygun. Bu da benim gibi izleyicileri -her ne kadar Kamelyalı Kadın’ı bu sahneye sıkıştırabilmiş olsak da- üzüyor olsa gerek. Süreyya Operasının varlığına şükretmekle birlikte bu serzenişimi de eklemeden geçemedim.
Genç Werther’in Acıları, Goethe’nin genç yaşında şöhrete ulaşmasını sağlamış Alman edebiyatının önemli eserlerinden biri. Bale uyarlaması bildiğim kadarıyla ilk kez bizde yapılıyor. Benim özellikle bu temsili izleme ısrarım Goethe’den kaynaklanıyor. Çünkü bilim ve hukuk alanındaki adının dışında, enstrüman çalan, bir çok yabancı dil bilen, sporla ve özellikle eskrimle ilgilenmiş olan bu çok yönlü düşünürü bir deha olarak kabul ediyorum.
Bir de Chopin etkisi var tabii. Çağının romantiği ve en iyi piyano bestecisi kabul edilen Chopin’i bu hüzünlü eserden ayrı tutmak olmaz. Goethe ve Chopin düeti nasıl olur, merak ediyordum.
Neyse, haftalardır beklediğim gün geldi. Salonda yerimi aldım. Aldım da daha önce düştüğüm hataya bir kere daha düştüğümü farkettim. Kalabalık olması ve dikkatimin dağılması nedeniyle görüşü daha iyi olmasına rağmen localardan yer almıyorum. En ön koltuklarda da sahne seviyesinin altında kaldığı için dansçıların diz kapağından aşağısını göremiyorsunuz. Ben de göremedim. Bekleyiniz ki bir padöşa olsun bir allegro olsun da pointler görünsün. Buradan yetkililere sesleniyorum, ya koltukları yükseltin ya da sahneyi indirin.
Bu arada hazır yetkililere seslenmişken değinmeden edemeyeceğim. Oyun tanıtım broşürlerinin fiyatlarındaki inanılmaz artışın nedeni nedir acaba? Librettoların yer aldığı kitapçıklar için itirazım yok ama bu fiyat artışının da bir izahı olmalı diye düşünüyorum. Loca bilet fiyatı kadar broşüre fiyat verirseniz bunu herkes, özellikle öğrenciler alamaz, daha önceden bilmediği bir eserse librettoyu, sinopsisi okuyamaz, konuyu anlayamaz, sanatçıyı da tanıyamaz ve temsil, kafasında bir tatlı hatıra olarak kalıp zamanla uçup gider efenim.
Eser adından da anlaşılacağı üzere genç bir adamın hikayesini anlatıyor. Biraz daha detay vermek gerekirse; Werther evli bir kadın olan Charlotte’a aşıktır ancak kızcağız malum, evli olduğu için platonik aşk genç adamın kursağında kalmaktadır. Onun hayatına bir yerden dahil olması nedeniyle de Charlotte’un kocasıyla arasının iyi olduğuna yakından şahittir ve kahrolmaktadır. Düşler, hayaller ve beklenti içinde geçen bir zaman sonrasında Werther bu eziyete daha fazla katlanamaz ve hayatına son verir. Biraz sonunu söylemiş gibi oldum ama eser ünlü, herhalde kitabın intiharla neredeyse eş tutulduğunu bilmeyen yoktur.
Gelelim temsilden akılda kalanlara..Öncelikle temsile, sadece piyanosuyla ama bir orkestra kadar güçlü eşlik eden Yelena Şekalyova’yı kutlamak gerekiyor. Kolay bir iş değildi onun yaptığı. Kareografi başarılı ve bol ödüllü Fransız bale dansçısı Yannick Boquin’e ait. Dansları çok beğendim. Özellikle Polonez dansı çok hoşuma gitti. Valsler eseri hareketlendirmişti. Çocuk dansçıların olması da ayrı bir sempati katmış. Belki de böyle hüzünlü bir esere biraz olsun nefes aldırdı. Yoksa sürekli acı çeken ümitsiz aşığı bileklerimizi kesmeden ne kadar izleyebilirdik bilmiyorum.

Özellikle belirtmek istediğim bir nokta daha var. Işık, hem hangi sahnenin düş olduğunu ayırt edebilmemiz hem de Werther’in duygu durumunu yansıtması açısından çok güzel kullanılmıştı. Sahnedeki ışık oyunlarının seyirciye net geçtiğini söylemeliyim.
 Ve sanatçılar.. Ben Deniz Zirek’i daha önce izlediğimi hatırlamıyorum. Benim aklımda hep İlke Kodal ve Zuhal Balkan çok iyi dansçılar olarak kalmış. Ama Deniz Zirek de bu temsildeki  performansı, tekniği ve estetiği ile diğer isimlerin arasına yerleşti. Mehmet N. Arkan da başarılıydı. Hüzün ifadesi yüzüne ve bedenine başarıyla oturmuştu. Bazı hareketlerde güç limitlerini zorladığını gözlemledim. Genel olarak Deniz Zirek ile iletişimleri iyi, padödö’leri uyumlu ve güzeldi.
Tek tek isim vermek çok mümkün değil ancak tüm ekip (gülümseyen yüzleriyle) gerçekten çok uyumlu ve başarılıydı ki bunu perde kapandıktan sonra attıkları çığlıklardan ve seyircinin alkışlı desteğinden de rahatlıkla anlayabiliyorsunuz. Her şeyden önce büyük bir emek var. Ben de kendilerini yürekten kutluyor ve alkışlıyorum. Emeklerinize sağlık..
Son olarak okuyucuma bir not; opera ve bale izlemek için belli bir sanat zevkinizin olması gerekiyor evet ancak engin bir teknik bilginiz olmasına gerek yok. Balenin sadece tayt giyen erkeklerden, operanın da şişman sopranolardan ibaret olduğunu düşünmeden gelip bir temsil izlerseniz tüm önyargılardan kurtulacağınıza ve çıkarken bir sonraki temsil için bilet soracağınıza eminim.
Ve unutmayalım ki sanat; bir ülkenin can damarlarındandır.
Çok sevgiler.



Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

0 yorum

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0