26 Ağustos 2015

Lizbon Macerası -2-


Evet, nerde kalmıştım. Lizbon'da dolaşmaya devam ediyorum. Kaldığım eve doğru yürürken bir ara sokağa saptım, yokuş çıkıyorum, bir kadın yanıma yaklaşıp çantanız açık dedi. Sırtıma baktım, çantam boydan boya açık, sonra içine baktım ve artık cüzdanımın orada olmadığını farkettim! Önce başımdan aşağı ılık bir su aktı, sonra kalp atışlarım hızlandı. Aklımda aman allahım ben şimdi ne yapacağım sorusu, panikledim. Pasaportum duruyordu ama o kadar! Kimliğim, ehliyetim, kartlarım ve en önemlisi bütün nakit param! Artık yoktu... Bunca yıllık hayatımda daha önce hiç bir eşyamı kaybetmemiş ve çaldırmamış olan ben, bu ilk hırsızlık olayını tanımadığım bir ülkede daha tatilimin ilk gününde yaşadım. Tabi önce ufak bir şok geçirdim, sonuçta yalnızım, kimseyi tanımıyorum ve artık param yok! Sakinleşmeye çalıştım ve birinden yardım istemem gerektiği için etrafıma bakındım.


Biraz ötede bir binanın önünde duran bir bayandan son alışveriş yaptığım yeri aramasını ve cüzdanımı orada unutup unutmadığımı sormasını istedim. Sağolsun o dakikadan sonra adının Elsa olduğunu öğrendiğim o tatlı bayan ve hemen ardından yardımıma koşan Sergio, hemen kartlarımı iptal ettirmem gerektiğini söylediler, çünkü ben o an düşünecek durumda değildim. Sonra kahramanım Sergio polisi aradı ve gelip beni aldılar. O arada konsolosluğu da arayarak görevlileri durumdan haberdar etmişler. Ve Elsa hiç param kalmadığı için bana çıkarıp biraz para verdi, o an hem ağlıyorum hem parayı almak istemiyorum hem de ne yapacağımı düşünüyordum. Cebime zorla sıkıştırdığı bir miktar parayla ve polislerle karakolun yolunu tuttum. Kendimi çok aptal hissediyordum. Kendime çok kızdığım için karakolda ağlamaya devam ettim, olayın nasıl olduğunu ve cüzdanımda neler bulunduğunu sordular. İfademi verdim ve çıktım. Para umurumda değildi ama tatilimin ilk gününde bu olmamalıydı! Hırsıza da çok kızdım. Sonra sakinleşmeye çalışarak evin yolunu tuttum.

Eve döndüğümde durumu Sandra ve Fabio'ya anlattım, onlar da çok üzüldüler ve para vermek istediler. Kendimi yine çok aptal hissediyordum. Sonra o akşam Patrizia diye birinden bir mail geldi.Cüzdanınızı buldum yazıyordu. İnanamadım. Sandra hemen mail atan kişiyi aradı ve meydanda buluştuk. Patrizia ve erkek arkadaşı bir köşede cüzdanımı bulmuşlar ve bloğun kartvizitinden mailime ulaşarak bana mail atmışlar. Para hariç her şey duruyordu ve inanılmaz mutlu olup adeta boyunlarına atladım. İnsanlık ölmemiş! Yıllarca hayalini kurduğum tatilimin ilk gününde başıma gelen şeyden dolayı herkes çok üzülmüştü, inanılmaz destek oldular. Elsa, Sergio, Sandra, Fabio ve Patrizia olmasaydı kendimi daha kötü hissedebilirdim, onlara tekrar çok çok teşekkür ederim.

Ertesi sabah uyandığımda gözlerim bir hayli şişmişti ama kendimi iyi hissediyordum. Çok param olmasa da tatilimi devam ettirmeliydim ve bu olay moralimi bozmamalıydı. Bu arada konsolosluktan da görevliler ve çalışanlar arayarak geçmiş olsun dileklerini ilettiler ve oldukça ilgilendiler.

Gelmeden önce yaptığım plana uyacağıma (tabiki daha az para harcayarak) ve moralimi bozmayacağıma söz verdim. Ve planımda olduğu üzere 2. günümü Belem bölgesini gezmeye ve tabiki Belem pastası (ki asıl amaç kesinlikle buydu) yemeye ayırdım. Bu arada ailem paniklemesin diye kimseye bir şey söylemedim ve onlardan para istemedim, böylece çantamın bir gözünde kalan azıcık para, Elsa'nın verdikleri  ve Lizbon kartımla geri kalan günlerimde her istediğimi yapamasam da gayet iyi idare ettim. Çünkü Lizbon oldukça ucuz bir yer. Yani zaten yanıma o kadar çok para almama gerek yokmuş, bu da bana bir tecrübe oldu.

Evet, Belem bölgesine ayırdığım 2. güne gelelim. Belem Bölgesi'nde Torre de Belem (Belem Kulesi), Padrao dos Descobrimentos (Kaşifler Anıtı), müzeler, Mosteiro Dos Jeronimos (Jerenimo manastırı) ve Pasteis De Belem (Belem pastanesi) var. Başka bir şey varsa da atlamış olabilirim.



Jerenimo Manastırı

Belem'e 15 numaralı tramvay ile yolculuk ettim. Diğer alternatifleriniz metro ve otobüs. Yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk yapıyorsunuz, çok keyifli ve kocaman bir parkı geçtikten sonra önce Kaşifler Anıtına sonra Belem kulesine ulaşıyorsunuz.



Portekiz bilindiği üzere kaşifler diyarı, ilk durağım Kaşifler Anıtı oldu haliyle. Anıt, büyüklüğü ve görkemiyle 15. ve 16. yüzyıllarda yapılan keşiflerin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.


Anıtın en ön önünde Prens Henry olmak üzere, Vasco de Gama, Macellan gibi denizci ve bilim adamları yer alıyor. 54 mt. yüksekliğinde bu anıtın terası 3 Eurosu olan herkese açık. Tejo nehri, liman, Belem Kulesi ve Jeronimo Manastırını da içine alan inanılmaz bir manzarası var.







İsa heykeli


Terastan Jerenimo Manastırının görünüşü

Nehrin kenarından devam ettiğinizde Belem Kulesine ulaşıyorsunuz. Belem bence Lizbon'un en güzel yapılarından. Kule 16. yüzyılda Vasco de Gama anısına, Gotik tarza yakın Manuelin tarzda yapılmış, kulenin içini gezebiliyor ve terasına çıkabiliyorsunuz.


Kaşifler anıtından Belem Kulesi'nin görünüşü


Pisa'nın Belem versiyonu, itiraf edin yaratıcıyım :)



Ben Lizbon kart ile bedava girdim.Merdivenler dar ve tek çıkış olduğu için kapı üstlerindeki yeşil ve kırmızı ışıklara uyarak iniş çıkış yapabiliyorsunuz. Ben çok etkilendim ve terasında bir hayli vakit geçirdim.











Tam kıyıda olması ise ayrı bir güzellik katıyor. Tabi ben burayı savaş zamanı savunma yapılması için kurulan ve esirlerin tutulduğu bir yer olarak düşünmek yerine daha romantik hayal ettim. Bu haliyle daha çok sevdim.


Belem Kulesi'nden ayrılmam zor oldu ama günün yarısını geçmiştim ve daha Belem pastası yiyecektim. Pastanenin yolunun üzerinde Expo alanı ve müzeler vardı. Müzelere eskisi kadar merakım yok (sanırım Venedik Bienalinde yüksek sanattan bayıldığım için). Ama modern sanat müzesi Coleçao Berardo (Berardo Koleksiyonu) müzesine mutlaka uğrayacaktım. Burada Salvador Dali'den Andy Warhol'a kadar bir çok modern ve çağdaş sanatçının işlerini ve tablolarını görebiliyorsunuz. Oldukça büyük ve etkileyici bir müze. Mutlaka görülmeli.








Yolumun üzerinde Arkeoloji Müzesi vardı burayı es geçtim çünkü az ötesindeki muhteşem Jerenimo Manastırını bir an önce görmeyi istiyordum. 16. yüzyılda yine Manuelin tarzında yapılmış, Unesco'nun dünya miras listesinde olan çok ama çok etkileyici bir yapı.




Bazı bölümleri kapalıydı ben kilise kısmını gezebildim. Adeta mimari harikası olan bu yapının görkemi beni çok etkiledi.








İşçiliğe bak arkadaş!

Veee! İtiraf ediyorum Lizbon'a gelişimin asıl sebebi, herkesin öve öve bitiremediği meşhuuuur Belem Pastası! Pastanın sık kullanılan adı aslında Nata ama Pasteis de Belem'deki en meşhuru ve biraz daha farklı bir tadı var. Her öğün keyifle yiyebileceğiniz bu pastanın tadını tarif etmek gerekirse kat kat ince milföy hamurunun içine muhallebi konulmuş gibi diyebiliriz. Elbette bu muhteşem tadı tam tarif etmek mümkün değil sonuçta yüzlerce yıldır sır gibi saklanan bir tarifi var.




Bu pastane oda oda bölümlerden oluşuyor, upuzun take away kuyruğunu beklemek yerine masaya oturup yemeyi tercih ettim. Çok fazla masa var ve duyduğum kadarıyla haftanın her günü ve her saati hınca hınç dolan bir yer. Eskiden manastıra gelir elde etmek için yapılan bu pasta şimdilerde turistlerin gözdesi. Lizbon'da bulunduğum her gün bir kaç tane yedim ve bir kutu da eve getirdim.


Böylece Belem turunu ve ikinci günü bitirmiş oldum. Yazının üçüncü kısmında gezdiğim diğer yerleri ve Lizbon'un tatlarını anlatmayı planlıyorum. Hadi hayırlısı!

Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

6 yorum

  1. Güzel bir seyahat yazısı olmuş, şu cüzdanını çaldırmakta olmasa dört dörtlükmüş.Ama yinede devam edebilmeni takdir ettim,insanın morali ne kadar bozulur kimbilir.Benimde yurtdışı seyahatlerde korktuğum birşey bu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, her şeye rağmen keyifli ve güzel hatırlayacağım bir tatil oldu, dikkatli olmakta da fayda var tabii:)

      Sil
  2. Merhaba Deniz'cim yazılarını merakla ve keyifle takip ediyorum. İlk geçen haftalarda cüzdanımı çaldırdım yazınca bir hayli meraklandım. Öncelikle çok geçmiş olsun. Neyse ki kart ve kimliklerini bulmuşsun. Ben İspanya'ya yaşamak için gittiğimde yaşadığın olayı Madrid'de yaşadım çok üzücü seni çok iyi anlıyorum. Ben daha sonra ülkeye geldiğimde kimliğimi çıkarmak için baya sorun yaşadım. Senin kimliğini kaybetmemiş olmana oldukça sevindim. Her türlü talihsizlik olabiliyor. Güzel yazılarını merakla bekliyorum hiç aklımda yokken Lizbon'a gitme fikrini kazandırdın bana...Sevgiyle kal

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim güzel yorumun için, sevgiler :)

      Sil
  3. Nasıl ki alın teriyle yapılırsa inanmışın zanaati, gözyaşıyla kazanılmış yaratıcı tarafından şekillendirilmiş bir tatil;hem üzücü, hem da yaşamın nasıl da hiç durmadan aktığını anlatan güzel bir gezi...

    YanıtlaSil

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0