21 Temmuz 2015

Lizbon Macerası -1-


Blog yazmanın bir sürü güzel yanı olmasının yanında bir de insanı mutsuz eden yanları var. Mesela güzel bir tatili bitirdikten ve şehre dönüp bilgisayarınızın başına geçtikten sonra geride bıraktığınız o güzel günleri hatırlamaya çalışıp yazı yazmak.. Kahredici olduğu kadar zordur da seyahat yazısı yazmak. Heyt be ne güzel  günlerdi, nerde şu fotolar..


                                          Tramvay Yolculuğu

Neyse konuya gelelim. Facebook ve instagramdan takip edenler biliyorlar, senelerdir hayalini kurduğum tatili geçen ay gerçekleştirme fırsatım oldu. Portekiz’in başkenti Lizbon’a gittim. Lizbon’la ilgili ya da Lizbon’da geçen kitaplar okumuş ve filmler seyretmiştim. Fadoya bayılırım. O daracık dik yokuşlara ve sarı tramvaylara bayılırım. Zaten ezelden beri var olan hayranlığım nedeniyle artık bu seyahati daha fazla ertelemek istemedim.

Lizbon’a tek başıma gittim. Aslında tek gitmek özellikle tercih ettiğim bir şey değildi, Portekiz’e merakı olan çok arkadaşım yoktu, gelmek isteyenlerin de programı uymadı falan filan ama zaten tatile tek gitmeyi sevenlerdenim. Yani sorun olmadı, ben ve selfie çubuğum iyi idare ettik.



                       Selfie çubuğum, ben ve diğer şaşkın turistler

Lizbon seyahatimi nasıl yazacağımı enine boyuna düşündüm. Nasıl bir yazı yazmam gerektiğine önce karar veremedim. Sonunda Portekiz’e gideceklere yol göstermekten ziyade kendi deneyimlerimi ve orada öğrendiklerimi paylaşmanın daha doğru olacağına karar verdim. Bu aynı zamanda fikir verme amacıyla da yazılmış bir yazı olacaktır. İki ya da yetmezse üç bölüm halinde yazmaya karar verdim, zaten hepsini bir anda yazmak çok uzun olacaktı ve ben de sıkılma riskinizi göze alamazdım :)

O zaman başlasın Lizbon maceramız!



Nasıl Gidilir?
Atatürk Havaalanı’ndan Lizbon’a THY ile her gün uçuş var. Yol 4.5 saat sürüyor. Pff çokmuş diyenlere Avrupa’nın en batısına gittiklerini hatırlatayım. Bilet fiyatları oldukça pahalı ancak THY’nin Güney Avrupa kampanyalarını takip ederseniz benim gibi yarı fiyatına da bilet bulabilirsiniz.
Uçuş korkumu beni tanıyanlar artık biliyor, berbat bir şey, uçak kalkarken ve inerken çocuk gibi ağlarım. Bu kez öyle olmadı, sanırım motivasyonumun yüksek olması işe yaradı, allahım Portekiz’e gidiyorum diyerek, gülücükler saçarak bindim, inerken de fena değildim. Lizbon havaalanı çok büyük değil, yerinizi yönünüzü kolay bulabildiğiniz havaalanlarından. Şehir merkezine gitmek için metroyu kullanacaktım ancak o gün protesto varmış, bu nedenle kapalıydı.



                     Sanırım mücadeleye devam gibi bir şey yazıyor

Metronun neden kapalı olduğunu sorduğum bir çocuk sanırım beni yanlış anladı “herkesin kendi görüşü” diye bir açıklama yaptı, sanki ona neden yürüyüş yapıldığını sormuşum gibi, yahu Türkiye’den geliyorum, bunu en iyi ben bilirim :) Neyse Aerobus diye bir şey var. 1 nolu hat şehir merkezine, 2 nolu hat finans merkezine gidiyor. Fiyatı 3.50 Euro. Bu bileti aldığınızda Yellow Bus city sightseeing turlarına da %10 indiriminiz oluyor. Havaalanından şehir merkezine kadar giden bir otobüs bu, sıcağın altında baya bir zaman bekledikten sonra bavullarla biniyorsunuz.Kulağa kötü geliyor ama merak etmeyin buradaki gibi sıkış tepiş binmiyorsunuz,sizi arkadan itip yer kapmaya çalışanlar yok, insanlar medeni olduğu için sıkıntı yaşanmıyor. Ben 1 nolu hatta bindim. Toplam 12 durak var. Marques De Pombal, Avenida De Liberdade gibi merkezi yerlerden geçiyor. Benim kalacağım ev Baixa-Chiado’daydı bu nedenle Rossio durağında inip biraz yürüdüm.



Rossio'daki Pedro Meydanı


Kaldığım evin yanındaki Camoes Meydanı

Nerede kalınır?
Peki nerede kaldım? Lizbon’da şehir merkezinde ve şehre yakın olmayan sayfiye benzeri yerlerde kalacak alternatif çok, sokakta kalmazsınız, zaten o kadar sıcak ve yardımsever insanlar ki biri sizi mutlaka evine alır. Neden böyle söylediğimi ileriki satırlarda anlayacaksınız. İster hostel ister otel olsun her ihtiyaca ve bütçeye göre konaklama mevcut. Ben Airbnb üzerinden Portekizli bir hanım kızın evinin bir odasını kiraladım. Neden yaptım? Çünkü bu sıcak insanlara ve kültürlerine ne kadar yakın olursam onları o kadar iyi tanıma fırsatım olur diye düşündüm. Otele tıkılıp asosyal olmak yerine Sandra gibi sıcacık bir insanı tanıma ve mis gibi bir evde kalma şansım oldu. 



Kaldığım ev


Odamdan bir görüntü

Hem de sohbet ederek o kültürü ve dokuyu daha iyi yaşama şansınız oluyor. Diyorum ya ben Portekiz’e ve Lizbon'a olan hayranlığımdan böyle bir seçim yaptım ama siz fazla münasebete gerek yok derseniz Booking üzerinden oldukça fazla seçeneğe ulaşabilirsiniz.




Otel seçerken merkeze yakın olsun derseniz Rossio, Baixa-Chiado, Bairro-Alto (biraz gürültülü olabilir), Restauradores gibi yerlerde otel bakmanızı öneririm.
Evi buldum, oldukça nezih bir semtte (Rua Misericordia) eski şirin bir binadaydı. Beni Sandra ve erkek arkadaşı karşıladı. Nasıl tatlı insanlar, son güne kadar da öyleydiler. Odama yerleştim ve şehri keşfe çıkmak için kendimi dışarı attım.

Ulaşım
Lizbon’da çok fazla ulaşım alternatifi var. Şehrin sembolü haline gelmiş tramvaylar yani Tramler, geniş ve kullanışlı metro ağı, otobüsler ve asansörler var. Evet bizim pek alışkın olmadığımız bir ulaşım aracı ama Lizbon’da aşağıdaki semtlerden daha yukarıda kalan semtlere yokuş çıkmamak için ki ciddi dik yokuşlardan bahsediyorum insanlar asansörleri tercih ediyorlar. Bir kaç tane var ama ben en meşhuru Santa Justa Asansörünü kullandım. Aslında şehri seyretmek asansör olarak kullanmaktan daha cazip.



         Baixa ve Bairro Alto’yu birbirine bağlayan Santa Justa Asansörü

Lizbon’a gitmeden önce okuduğum bloglarda Lisboa Card diye bir şeyden bahsedildiğini duymuştum. Gittiğim ilk gün 3 günlük geçerli Lisboa Card aldım ve haldır haldır gezdiğim için çok işime yaradı. Bu kartla bir dolu müzeye ücretsiz ya da indirimli girebiliyorsunuz. Broşüründe indirim oranları yazıyor. Aynı zamanda metro, tram ve otobüslerde (Aerobus hariç) geçiyor. Fıstık gibi bir kart yani, beni kurtardı. Fiyatı yetişkinler için şöyle; 24 saat: 18.50 Euro, 48 saat:31.50 Euro, 72 saat:39 Euro. Alın rahat edin.
Bunun dışında yeşil renkli viva viagem diye bir kart var, otobüs, vapur, tren ve tramlerde geçiyor. İlk aldığınızda ufak bir depozito ödüyor sonra doldurup doldurup harcıyorsunuz. Metroyu kullanacaksanız farklı renkte hatlar var, bu hatlar bir kaç yerde birbiriyle kesişiyor, metro haritasını incelediğinizde gideceğiniz yere ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu göreceksiniz. Adamlar ulaşım olayını çözmüş. Yani Lizbon’da yolda kalmak yok, rahat olun. Ayrıca Pedro Meydanı'ndaki (Rossio) Turist İnformation noktası size her konuda yardımcı oluyor. 



Bu arada 28 numaralı tramvaydan da bahsedeyim.  En meşhur tramvay hattı 28 numaralı tramvay hattı. Yolculuk Rossio yakınındaki Martim Moniz’de başlıyor, tepelere doğru çıkarak eski Alfama mahallesine ulaşıyor, sonra Basílica da Estrela ‘dan geçerek aşağıya doğru Avrupa’nın en eski şehir planlama ürünü olan Baixa ‘a geliyor. Buradan Bairro Alto ‘nun alt kısımlarından geçip son durak Prazeres ‘e geliyor. Cam kenarını da kaptınız mı oh süper!

Neyse valizimi eve bırakıp çıktım. Tabi ilk gün şaşkınlığını atmak için şöyle hızlıca bir tur atayım ne nerede bakıp öğreneyim istiyorum. O cadde senin o anıt benim geziyorum. İlk önce çok merak ettiğim Santa Justa asansörüne gittim zaten kaldığım eve çok yakındı. Fakat gidişim biraz enteresan oldu. Rossio’dan Restaurades’e yürümüşüm, farkında değilim, orada bir tane tram gördüm, zaten trame binmek için ölüyorum, hep fotoğraflarını görüyorum binicem diyorum kendi kendime falan, atladım trame nereye gittiği hakkında hiç bir fikrim yok, zaten Lizbon’da bu sıkıntıyı hep yaşadım çünkü duraklarda durak adı yazmıyor, klasik turist durumuna düşürüyorlar yani, habire geldik mi geldik mi diye soruyorsunuz.




Tram’in kalkmasını 10 dakika bekledim, yukarı doğru ağır ağır çıktı, 2 dakika sonra durdu. Sonra herkes indi, meğerse o kadarcıkmış. Teras gibi bir yere çıktık. Bu teraslardan çok varmış, okuduğum bloglarda bahsediliyordu. Gerçekten şehri çok güzel görebileceğiniz, huzurlu parklardan biri, ne yazıkki adını bilmiyorum. Amcanın biri güzel de bir müzik icra ediyordu, bütün yol yorgunluğumu aldı.






Biraz orada oturduktan sonra yürümeye başladım, yürüdükçe Santa Justa’nın üst kapısına çıkan Bairro Alto semtine geldiğimi farkettim, yani herkes aşağıda binmeyi beklerken ben direk terasına gelmişim. Yukarıdan girdim, mekanizma şöyle, aşağıdan binip asansörün belli bir yerine kadar geliyorsunuz, burada giriş ücreti ödedikten sonra ki ben Lizbon kartım olduğu için ücretsiz girdim, girişten sonra feci korkunç merdivenlerle açık terasa çıkıyorsunuz.



Çıkarken malum yükseklik korkum nedeniyle dizlerimin bağı kesildi  ama çıkmayı başardım. Yalnız işte manzara buydu. Fotoğraftan da anlaşılacağı üzere şehre tamamen hakim bir manzarası var. Nefes kesiyor.






Asansörden Pedro Meydanı'nın görünüşü


                         Güldüğüme bakmayın yükseklik beni bitirdi!

Santa Justa hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse, 1900’lü yılların başında Baixa ve Bairro Alto’yu birbirine bağlamak için neogotik tarzda dökme demirden yapılmış bir asansör. Etkileyici bir görünüşü var.

Asansörle yine Baixa’ya indim ve bu kez de Tajo nehri kıyısındaki ana meydan olan Comercio Meydanı’na geldim. Bu meydanda Dom Jose’nin de anıtı var. Önemli biri lakin kim olduğunu şimdi hatırlamıyorum. O kadar önemli ki anıta kuşlar pislemesin diye kenarlarına yılanlar yerleştirmişler.




Ticaret Meydanı

                            



                                               Tejo Nehri

Ben hep Pedro Meydanı ile Comercio’yu karıştırdım aslında biri daha içerde biri kıyıda neden karıştırdığımı ben de anlamadım. Neyse bu arada Pedro Meydanının kenarında methini çok duyduğum Ginjinha’cıyı buldum. Portekiz’e özgü vişne likörüne Ginjinha deniliyor. Dükkan shot usulü çalışıyor. 1.5 Euro’yu verip likörü kafaya dikiyorsunuz. Benim gibi bir dikişte içemediyseniz dükkan sahibinden tatlı tatlı fırça yiyorsunuz :) Lezzetli bir şey, deneyin derim.






Az ilerisinde Sao Domingos adında bir kilise var, içerisi çok etkileyiciydi.






Comercio Meydanı’nda biraz dolaştıktan sonra meydana bakan dükkanlardan biri olan Lisbon Shop’a girdim. Burada çok tatlı hediyelik eşyalar var. Kupalar, magnetler ve tişörtler. Bu arada hemen her yerde meşhur yazarları Fernando Pessoa’nın uyarlandığı hediyelikleri bulabilirsiniz. Adamı her objeye koymuşlar. Yalnız burası baya pahalı bir hediyelikçi, ara sokaktakilerden alışveriş yapmanızı öneririm. Bir kaç magnet ve kitap alıp buradan ayrıldım. 

Meydana sırtımı verip sola gittim. Bir şey bildiğimden değil, öyle bir bakayım dedim o tarafta ne var diye, yol boyunca yine hediyelik eşyacılar, eczaneler ve pastaneler vardı. Yürüyorum ama nereye gittiğimin pek farkında değilim, bir yandan da elimdeki haritadan nerede olduğumu ve eve nasıl geri dönebileceğimi bulmaya çalışıyorum. İşte Lizbon seyahatimin ilk gününde yaşadığım dehşet verici hırsızlık olayı o andan itibaren başladı. Şaka şaka o kadar da dehşet bir durum yok:) Buraya kadar sabredip okuyanlara teşekkür ederim, ayrıntıları ikinci bölümde anlatıcam. Görüşmek üzere..

Bir sonraki bölümde muhtemelen neler olacak?

Cüzdanımı nasıl çaldırdım? (Aslında bunu ben de bilmiyorum :))
Belem Kulesi ve Belem Bölgesi
Bazı Müzeler
Nerede Ne Yemeli?
Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

11 yorum

  1. Mukemmel bir yazi olmus.Yaziya bakarak harciyacagin parayida hesapliya bilme imkani yaratmissin :)
    Ayrica Portekizin kendine ait lezzetlerinide yazmani bekliyoruz.
    Saygilarimla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim güzel yorumun için, umarım diğer yazıları da beğenirsin, sevgiler:)

      Sil
  2. Keyifle okudum ve devamını merakla bekleyeceğim. Airbnb sistemini daha önce kullanmış mıydınız? Ben de çok tereddüt ederek bu yıl Airbnb aracılığıyla bir oda kiraladım, şansıma korktuğum gibi olmadı. hatta iyi ki diye andıklarım arasında yerini aldı:) Kocaman sevgiler benden size

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, daha önce airbnb kullanan arkadaşlarım çok memnundu, benim ilk tecrübem oldu, çok mutlu ayrıldım, bundan sonra otelde kalır mıyım bilmiyorum:)
      Sevgiler!

      Sil
  3. Keşke bitmeseydi dedim. Çok güzel anlatmışsın, çok yararlı olmuş bence. Ben de koca 1 senesini Portekiz'de geçiren biri olarak 4 sene geçmesine rağmen her yeri gözümde canlandırdım.. Hayalini gerçekleştirdiğin için ve hatta böyle uzak bir yere uçak korkuna rağmen tek başına gidebildiğin için de ayrıca tebrik ederim. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim çok keyifliydi gerçekten, en kısa sürede tekrar gideceğim, sevgiler:)

      Sil
  4. Ne çok merak ettiğim bir yer şu Portekiz! Yıllardır ister dururum. Gideceğim zaman için cep rehberi gibi oldu bu Lizbon serisi bana! Eline sağlık Deniz! :)

    Özge
    www.sevgilibeyazkagit.com

    YanıtlaSil
  5. çok güzel ve açıklayıcı bi yazı olmuş, ellerinize sağlık devamını bekleriz :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler, yazılarımın 2. ve 3. bölümleri de yayında :)

      Sil

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0