25 Ağustos 2024

Kitaplar, Hayat ve Diğer şeyler


Biraz ara vermişim, panikledim, yoksa blog yazmayı yine mi bırakıyorum diye, oh noooo, vakit bulma ve tam konsantre olma şartları sağlanamadığından buralarda değildim, işte geldim.

Sizin de kendinize "yahu hayat böyle geçiyor ama ben bu şekilde geçmesini istiyor muydum" sorusu sorduğunuz oluyor mu hiç? Cevabın "hayır böyle bir hayat istemiyorum" olmasından korkanlardan mısınız? Benim gibi cevapsız bırakıp, bir daha düşünmek istiyorum diyenlerden misiniz?


İşte benim de yılda bir kaç kere atak şeklinde gelen "neredeyim ve olmak istediğim yerden ne kadar uzaktayım" dönemim şu an. Kötü bir hayatım yok ama sanki bir şeyler yerine oturmamış hissi hiç geçmiyor. Paralel evrende beni bekleyen bir kitapçım veya bir örgü atölyem var, bir sürü kedim ve köpeğim, insanlardan uzakta kocaman bahçeli bir evim var ve ben buralarda oyalanıyorum gibi sanki. Taşlar yerine oturmuyor. Ben bu hislerimi ağzımın içinde sürekli gevelerken veya gerçeklerden kopuk hayallerimi pinterestte ararken beni sabırla dinleyen bir eşim ve iki kedim var neyse ki :)

                                                Mısır'ın "bunun muhabbeti de hiç çekilmiyor" bakışı 

Bir de tüm bu süreçte "şükür" seanslarım var. Sahip olduklarımı da unutmamam ve nankör olmamam gerektiği için gün sonunda kapanışı "çok şükür" diyerek yapıyorum. Sağlığım (bu aralar kabusum olan baş ağrılarımı ve çarpıntılarımı saymazsam) yerinde olduğu için, başımı sokacak bir evim ve maaşlı bir işim olduğu için, sevdiklerimin ve kedilerimin sağlığı yerinde olduğu için "çok şükür".

Peki yetiyor mu şükür seansı mutlu olmam için, elbette hayır, "yoksa bencil miyim" sorusu vicdan azabı döngüsüne tekrar girmeme neden oluyor, çünkü bir sürü aç insan var, savaşta ölen çocuklar var, şiddete uğrayan kadınlar, emekli maaşıyla geçinemeyen yaşlılar var, toplatılıp öldürülmeye çalışılan masum sokak hayvanları var, üzüntüm geçmiyor. Cama çarpıp ellerimde ölen kuş, kaputa sıkışmış yavru kedi, mahalleye yeni taşınan bir pisliğin şikayeti üzerine barınağa alınan mahallenin köpeği, iş saatinde metroya bindiği için azarlanan yaşlı amca. Sonu gelmiyor ve gelmeyecek, çünkü hayat böyle ne yazık ki. Üstelik sanırım sadece "coğrafya kaderdir" olayı da değil. Eminim Finlandiya'da da kötü şeyler oluyordur. Oluyordur yani değil mi? 


                                                                                   Finlandiya ne alaka?

Fazla hassas olduğumun farkındayım ve ruh sağlığımı korumam gerektiğini de biliyorum, teşekkürler, sadece bu aralar (son 20 yıldır) biraz zorlanıyorum. Goethe şöyle demiş. "Dünya hassas kalpler için cehennemdir"

Hoşgeldin anksiyetem, beraber sabahlayalım mı?

Yazı aslında burada bitecekti ama ördüğüm battaniyeden (fotoğrafta el bezi gibi çıkmış) bahsetmeden geçemedim. Örmek benim terapim, bunun üzerine ayrıca bir yazı da paylaşmak istiyorum bir ara. Kitap okumak ve örgü örmek bu hayatta beni sağlıklı tutan bir kaç şeyden biri. Odaklanmak, olumsuz düşüncelerden uzaklaşmak ve rahatlamak için ilaç gibi aktiviteler. 



Size bu kitabı ayrıca yazacağım, şu sıkıntılı ruh halime o kadar iyi geldi ki :)

Demem o ki sadece nefes almanın hem yettiği hem de yetmediği zamanlar var, deliriyorum galiba derken gelen bir haberle aklını başına almak var, ölüme rağmen hayat, kötülüğe rağmen iyilik var, bize düşen umudumuzu kaybetmemek ve iyi olmaktan vazgeçmemek sanırım.

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum!

Bu yazıyı paylaş...
  • Share to Facebook
  • Share to Twitter
  • Share to Google+
  • Email This
  • Pin This
  • Share on Tumblr

1 comments

  1. Hislerimiz ortak, maalesef son zamanlarda üzüntümüz endişemiz çok arttı, umarım daha güzel günler görürüz :)

    YanıtlaSil

 
© Deniz'in Şarkısı
Designed by GeCe
Released under Creative Commons 3.0 CC BY-NC 3.0